X Kuşağı Anne-Babaların Özel Okul Tercihi

X Kuşağı Anne-Babaların Özel Okul Tercihi

Bugün pek çoğu anne baba olan, X kuşağı neslinin en büyüğü kırk sekiz, en küçüğü otuz dört yaşında. Bu nesil; pek çok buluşa şahitlik etti; cep telefonunun icadını gördü, merdaneli çamaşır makinasından tam otomatik çamaşır makinasına geçiş süreçlerini yaşadı.

Otoriteye saygılı, güçlü bir aidiyet duygusuna sahip, kuralları sorgulamaksızın onlara uyan bu neslin çocukları ise; anne babalarından çok farklı bir dünyaya doğdu. Dünyaya geldikleri anda; ailelerinin gözdesi oldular örneğin. Ülkenin hangi coğrafyasında yetişmiş olursa olsun anne-babaları kültürel kodları sebebiyle kendi anne babalarından göremedikleri özeni, sevgiyi ve anlayışı çocuklarına gösterdiler. Öyle ya, dünya değişti, teknoloji gelişti ve “değer” kavramı ön plana çıktı.

Bugünün ebeveynleri konunun yerinin geldiği her ortamda kendi çocuklarından oluşan nesli “tatmin olmuyorlar, kıymet bilmiyorlar, fazla özgürler” diye acımasızca eleştirseler dahi, farkında olmadıkları iki önemli husus var. Birincisi; her çocuk anne-babasının eseridir. Prof. Dr. Kemal Sayarı’ın ifade ettiği gibi “her çocuk aynadır”.

Bebekliğinden itibaren kendisine davranıldığı şekilde karşılık verir, ciddiye alındığı ölçüde karakter gelişimi sekteye uğramadan tamamlanır. İkinci önemli husus ise; temelde kendilerinden farklı oldukları için yeni nesli eleştiren X kuşağı ebeveynleri farkında olarak ya da olmadan muazzam bir iş ortaya çıkardı.

2017 yılında 9 yaşında bir çocuk düşünün. Ondan saygı görmek istiyorsunuz, sizin sözünüzü dinlemesini. Bu çocuğa vereceğiniz harçlıkla bunu sağlamanız mümkün değildir. O çocuk sadece siz hak ediyorsanız size saygı duyacaktır. Siz O’nu ciddiye alırsanız sizi ciddiye alacaktır. Sizin onunla paylaştığınız ölçüde sizinle paylaşımda bulunacaktır.

Çünkü; günümüz çocukları, ebeveynleri olan X kuşağına mensup neslin aksine, yeterli maddi imkanlara sahip olarak doğdular, aileleri tarafından özel hissettirildiler ve Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisinin bu ilk basamaklarını atlayarak “değer” kısmına bir önceki nesle göre çok daha hızlı geçiş yaptılar.

Konumuzun özü olan “özel okul tercihi” kısmına gelecek olursak; bu çocukların ebeveynlerinin okul arayışlarında; çocuklarını yetiştirme konusunda olduğu gibi kafa karışıklığı devam ediyor. “Akademik eğitimi yoğun olan bir özel okula mı versem? Yok, İngilizce çok iyi bilmeli! Dini vecibelerini yerine getireceği bir okul yeter! Çocuğum sosyal de olsun ama!” Anne babalar, bu düşüncelerle pek çok özel okul kapısı aşındırıyor, vaatler dinliyor ve uygun gördüğü özel okula çocuğunu yerleştiriyor.

Özel okul veya devlet okulu, fark etmez; “eğitim kurumuyum” iddiasında bulunan her okul;

> Çağın gereklerine uygun akademik eğitimi zaten vermelidir.

> Yabancı dil konusunda öğrencilerini ve velilerini bilinçlendirerek sağlam temelli etkin bir dil eğitimi zaten vermelidir.

> Her çocuğun yeteneklerine uygun sosyal gelişimine zaten fırsat vermelidir.

> Veli ise, değişen ve özgürlüklerin yasa ile güvenceye alındığı ülke ortamında okul tercihinde “salt dini vecibelerini yerine getirsin” anlayışını bırakmalıdır.

Bütün bunların yanı sıra bir eğitim kurumu; her öğrencisini dünya kabul ederek onun yeteneklerine uygun eğitimi vermeli, bunun için uygun fiziksel ortamları hazırlamalı ve bu konuda öğrenci velisi ile el ele olmalıdır. “Değer” den kasıt “evrensel insani değerler” olmalıdır.

Özel okulun kurucuları hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun; o okulun temel gayesi, emanet aldığı çocuklarda doğal olarak bulunan “erdemli” olma davranışını, verdiği eğitim, seçtiği öğretmenler vesilesi ile o her öğrencisinde içselleştirmek olmalıdır.

Kalite lütuf değildir. Ebeveynler çocuklarını tanıyarak, özel okuldan beklentilerini açıkça ortaya koyduğu ve ısrarla talep ettiği zaman “kalite” mutlaka oluşacaktır. 

Hülya AYDIN

Çınar Koleji